
Kürşat Eroğlu
Barış Kılıç
Sanki saklanıyordu hayattan. İçinde biz duymasak da hep Müslüm Baba’dan ağır bir şarkı çalıyordu sanki… Hayat dalaşmıştı onunla, o da hayatla dalaşmıştı. Yıllar önce ağabeyi Tuncel’le birlikte Adana, Ceyhan’dan İstanbul’a göç etmişti. Kirli işlere bulaşan iki kardeş kısa sürede yeraltı dünyasının en korkulan simaları haline gelmişti. Ama her yükselişin bir düşüşü vardı. Karısı ve oğlunun ölümüyle suçlandı Kürşat. Her şeyi geride bırakıp kayıplara karıştı. Yıllarca yurtdışında yaşadı. Ama geçmişi bir karabasan gibi peşini bırakmıyordu. Görülecek bir hesabı vardı. Bir gece Ermenistan sınırından Kars’a yaralı bir halde kaçtı. Kader Umay’ı ve bir meleğe benzeyen Melik’i çıkarttı karşısına. Onlarla yeniden doğdu bu mazisi yaralarla dolu adam.