Öncelikle ailemize hoş geldiniz Sezin Hanım. Nasılsınız?
Hoşbulduk, çok teşekkür ederim. Gayet iyiyiz. Dizimiz çok iyi gidiyor. O yüzden de hem çok mutluyuz hem de çok motiveyiz.
“Halef: Köklerin Çağrısı” dizimizde Sevde karakterine hayat veriyorsunuz. Hatta kendisi “Deli Sevde” olarak biliniyor. Ona “deli” denmesinin sebebi sizce nedir?
Sevde'nin geçmişinde çok büyük acılar var. Sevdiği adam öldürülmüş, tecavüze uğramış, en önemlisi de bebeği çalınmış bir kadın. Bütün bunlardan sonra aklını yitirmiş. Toplum dışına itilmiş, biraz kendisi de bunu tercih etmiş, daha sistem dışında kalmış, aykırı bir tip. Tam olarak deli demek belki bildiğimiz anlamda doğru olmayabilir. Çünkü biraz gidiyor geliyor gibi aklı. Çok keskin duygu geçişleri var. Ters köşeleri olan bir karakter. Tahmin edilemeyen, öngörülemeyen tepkiler verebiliyor. Bazen bir çocuk gibi davranabiliyor. Bazen içindeki kırılgan anne gün yüzüne çıkıyor. Bazen yırtıcı bir hayvana dönüşebiliyor. Bir yanıyla da görüleri olan, sezgileri çok güçlü bir kadın olduğu için bilgece davranışlarda bulunabiliyor.
“BAZI ENERJİLERİN VARLIĞINA İNANMAK İSTİYORUM”
Sevde, doğayla ve iç dünyasıyla kurduğu derin sezgisel bağ sayesinde güçlü görülere
sahip. Siz gerçek hayatta da bağlara, hislere inanır mısınız ya da bu konu ilginizi çekiyor
mu?
Tabii ki bağlara, hislere, sezgilere inanıyorum. Zaten adım da Sezin :) İç güdülere güveniyorum. Ve henüz tam olarak tanımlayamadığımız, açıklanamamış bazı enerjilerin varlığına inanmak istiyorum. Açıkçası daha çok akılcı ve mantıklı biriyim; bilimsel olana güvenirim. Ama bir yandan da biliyorum ki insan aklı her şeyi açıklamaya yetmiyor, en azından şimdilik. Bu yüzden dünyanın ve hatta evrenin içinde keşfedilmeyi bekleyen pek çok sır olduğuna inanmak istiyorum.
“SEVDE DİĞER KARAKTERLERİN İŞLEDİKLERİ TÜM GÜNAHLARI BİLİYOR”
Sevde’nin sakladığı sırlar yalnızca geçmişi değil, herkesin kaderini de değiştirecek kadar
sarsıcı duruyor. İzleyici ilk bölümden beri tahmin yürütüyor. Sizce Sevde’nin sırlarını
öğrenmemiz yaklaştı mı?
Sevde'nin en önemli sırlarından bir tanesini seyirci biliyor artık; Melek'in annesi olduğunu öğrendik. Ama hala geçmişinde çok fazla karanlık nokta var. Bunun dışında Sevde'nin bütün diğer karakterlerle de bağlantısı var. Onların geçmişlerini ve işledikleri tüm günahları biliyor. Sezgileri çok güçlü olduğu için o karakterlerin korkularına, zayıf noktalarına ya da güçlü taraflarına da hakim. Yavaş yavaş tüm bu sırlar ortaya çıkacaktır. Henüz benim de bilmediğim ve hatta senaristimizin bile henüz kaleme dökmediği sırlar bizi bekliyor diye düşünüyorum.
“BEN RAHATSIZ EDİCİ TEKİNSİZ KARAKTERLERİ ÇOK SEVERİM”
Dizideki performansınızla alakalı sosyal medyada da çok övgü dolu yorumlar aldınız.
Sevde’yi sizce diğer karakterlerden farklı kılan nedir?
Deli rolleri zaten çok imkanlı, çok renkli roller. Ama bir yanıyla da çok bıçak sırtı roller. Ben Sevde'yi okuduğum andan itibaren oynamayı çok istedim. Çünkü her zaman kendinizi zorlayabileceğiniz, farklı şeyler deneyip risk alabileceğiniz roller çıkmıyor karşınıza. İnsanların delilere dair hisleri karmaşıktır; merak edersiniz, seversiniz, acırsınız, korkarsınız, hatta zaman zaman tiksinirsiniz. Rahatsız edici karakterlerdir. Ve ben rahatsız edici, tekinsiz karakterleri çok severim. Sevde de öyle. Sevde bir "öteki". Ne olursa olsun sistemin dışında kalmış bir karakter. Bu tarz karakterler; örneğin işte deliler, soytarılar hatta çocuklar aslında hiç kimsenin söyleyemediği şeyleri söyleyebilirler. Ciddiye alınmıyor olmanın getirdiği bir avantajıdır bu bir anlamda. En dürüst onlardır ve yeri geldiğinde sistem eleştirisi yapmaya da bir tek onlar cesaret edebilirler. O yüzden bu karakterleri anlamaya çalışmak benim çok ilgimi çekiyor. Sevde'nin bir de ayrıca mistik bir tarafı da var. Mesela mekanı gerçekten büyüleyici. Hiçliğin ortasında, suyun kenarında, yıkıntılar arasında yaşayan bir masal kahramanı gibi benim için.
Sevde ilk bölümden beri sanki “dışlanmış” bir karakter gibi bir yandan... Konakta ona zorla
yer veriliyor, yeri geldiğinde kovuluyor. Başka insanlarla olan ilişkisini siz nasıl yorumlarsınız?
Sevde deliliği sebebiyle yer yer korkulan ve istenmeyen bir karakter. Girdiği eve "ölüm getirdiği" söylentisi var. Ama zulüm görmüş bir kadın ve anne olması sebebiyle de gerçek vicdan sahibi insanlar onu seviyor bence. Kimileri de görüleri ve sezgileri sebebiyle ona gizli bir saygı duyuyor, bilge biri olarak kabul ediyor. Dolayısıyla dizideki her karakterin Sevde ile kurduğu bağ farklı. Ağalık sistemin katı ve zaman zaman acımasız olabilecek kurallarına kendince kafa tutmaya çalıştığı için sürekli kovuluyor. Ama ben şuna inanıyorum; Sevde bir yerden gitmek istemezse kimse onu oradan gönderemez. Gerçekten gitme vakti geldiğine inandığı zaman onu kovmalarına izin veriyor.
“KALABALIK BİR AİLE ORTAMI YAŞIYORUZ”
Daha önce şehir dışında çekilen bir yapımda yer almış mıydınız? Urfa’da olmanın güzel ve
zorlayıcı yanları neler size göre?
Bu kadar uzun süre kalmamıştım. Güzel tarafı; bir kere büyük bir konsantrasyon içindesiniz. Ne olursa olsun o dizinin dünyası içinde kalıyorsunuz. Hep o şehirdesiniz. Ayrıca çok muhabbetli. İşiniz bitip otele döndüğünüzde yine oyuncu arkadaşlarınız, set ekibi bir aradasınız. Sohbetler devam ediyor. Birlikte yemekler yeniliyor. Ne bileyim çay içip, çekirdek çitleyip dizimizi hep birlikte izliyoruz :) Gerçekten kalabalık bir aile ortamı yaşıyoruz. O çok sıcak bir duygu. Zor tarafı; tabii ki evinizden, ailenizden, arkadaşlarınızdan uzak kalıyorsunuz. Ben kendi adıma İstanbul'un sosyal ve kültürel hareketliliğini biraz özlüyorum. Ama Urfa bütün diğer doğu illerinde olduğu gibi çok misafirperver bir yer. Herkes bizimle çok ilgileniyor; el üstünde tutuluyoruz. Sevildiğimizi hissediyoruz. Bunun için de herkese çok teşekkür ederiz.
Sevde’nin saçından kıyafetine kendine has bir tarzı var. Siz özel hayatınızda kıyafete,
makyaja ne kadar önem veriyorsunuz?
Ben kendi adıma çok sıkılırım makyaja ve kıyafete mesai harcamaktan. Alışverişten hiç hoşlanmam. Değişik makyaj denemeleri yapmam. Basit bir makyajım vardır; onu yapar çıkarım. Genelde de rahat şeyler giymeyi tercih ederim. Severim tabi şık olmayı, kendimce bir tarzım da vardır; ama bununla uğraşmayı sevmem. Yani tarzımı bilen biri gelip beni giydirirse, makyajımı da birileri yaparsa çok mutlu olurum :)
“NEW YORK SOKAKLARINDA TEK BAŞIMA DOLAŞMAK ÇOK GÜZEL BİR DENEYİMDİ”
Geçtiğimiz yaz Bali ve New York’a gittiniz. Nasıl geçti tatiliniz? Bali’deki en unutulmaz
anınızı paylaşır mısınız bizimle?
Gerçek anlamda iki uç noktaydı. Her anlamda bambaşka iki dünya. New York'un sokaklarında tek başıma dolaşmak çok güzel bir deneyimdi. Ama en sevdiğim şey Broadway oldu diyebilirim. Müthiş tiyatro salonlarında harika oyunlar ve müzikaller seyrettim. Bali ise inanılmaz güzel bir coğrafya tabii. Ki ben karadenizliyim; güzel manzaraya alışkınım ama mesela Nusa Penida adasında Diamond Beach'e gitmiştik. Orda şunu dediğimi hatırlıyorum; “Ben şu anda hayatım boyunca gördüğüm en etkileyici yerlerden birindeyim”. Gerçekten büyüleyici bir güzelliği vardı.
"Cimri ve "“Mağrur Fil Ölüleri” oyununu sahnelemeye devam ediyor musunuz? Kısaca ilgili okurlarımız için konusundan bahseder misiniz?
Cimri malum Moliere'nin klasik eseri. On senedir kapalı gişe oynuyoruz. Ve seyirciyle beraber inanılmaz eğleniyoruz. Mağrur Fil Ölüleri'nin de on birinci senesi. O daha özel, daha Türkiye’li bir oyun diyebilirim. 1969'u, 1970'e bağlayan yılbaşı gecesi bir çiftin evinde geçiyor. Aslında bir ilişki oyunu gibi dursa da aynı zamanda bir dönem oyunu. Onun da eğlenceli tarafları var ama hüzünlü tarafları da çokca var...
Oyunculuk harici ilgi duyduğunuz meslek dalları var mı? Ya da “oyuncu olmasaydım kesin
şu mesleği yapardım” dediğiniz bir meslek?
Ben aslında bilgisayar mühendisliği okudum. Fakat kendimi bildim bileli ne yapmak istediğinin farkında bir çocuktum; oyuncu olmak istiyordum. Üniversite tiyatrosu ile başladım. Daha sonra da oyunculuk yüksek lisansı yaptım ve alabileceğim tüm eğitimleri almaya çalıştım. Yani mesleğimi çok seviyorum. Ama oyuncu olmasaydım ya müzisyen olmak ya da daha gezgin bir iş yapmak isterdim.
Kariyerinizdeki dönüm noktasını/noktalarını sormak isteriz...
Sadece kariyer değil de hayatımın dönüm noktası diyebiliriz. Bir süre mühendislik ve oyunculuğu bir arada götürdüm. O zaman bir GSM şirketinde yazılım yapıyordum. Çok da iyi bir işim vardı. Ama sonra bir cesaret işimden istifa ettim ve sadece oyunculuk yaparak hayatta kalmanın yollarını aramaya karar verdim. Sabahları yataktan kalktığımda ofise değil tiyatroya gitmeyi seçtim. Ve bu kararımdan sonrasında da hiç pişman olmadım.
Son olarak şu anda yapmaktan en çok keyif aldığınız şeyi de sormak isteriz.
İşimi gerçekten çok seviyorum. Hem sahnede hem de kamera önünde olmanın heyecanını seviyorum. Onun dışında günlük hayatımda kendime ait rutinlerim var, onları yapmak iyi hissettiriyor. Her zaman hareketli kalmaya çalışıyorum. Zaten en sevdiğim şey de seyahat etmek. Çok yer görmek, çok kültür tanımak isterim...