Hoş geldiniz Tansel Bey. “Ben Leman” kısa sürede büyük bir ilgi gördü. Siz gelen tepkileri nasıl buluyorsunuz? İzleyicinin diziye ve karakterinize yaklaşımı sizi şaşırttı mı?

Her oyuncu, bir önceki işinden farklı bir karakterle tanışmayı çok sever. Güney de bugüne kadar oynadıklarımdan çok ayrı bir yerde duruyor. Bu farklılık bana büyük bir heyecan verdi ve sanırım bu heyecan seyirciye de geçti. Tepkilerin sıcaklığı ve karaktere olan merak beni çok mutlu ediyor.

Setin enerjisi çok merak ediliyor. Çekimler nasıl geçiyor? Ekip içindeki uyum ve atmosfer hakkında neler söylersiniz?

İzmir’in bir kasabasında çekim yapıyor olmak bile başlı başına bambaşka bir enerji veriyor. Ekip olarak çok huzurlu bir ortamdayız. Hikâyenin ruhu ve mekânın bize sunduğu dinginlik sete de yansıyor.

“Ben Leman”, uzun oyunculuk yolculuğunuzda sizin için nasıl bir durak oldu?

Farklı karakterlere hayat vermek her oyuncunun hayalidir ve Güney bu anlamda benim için özel bir yerde duruyor. Hem derinlikli hem de daha önce deneyimlemediğim bir tarafı var. Bu da süreci çok kıymetli kılıyor.

GÜNEY’İN SÜRPRİZLERLE DOLU BİR KARAKTER OLDUĞUNU HEMEN HİSSETTİM

Güney Karaca’yı ilk okuduğunuzda size en çok ne hissettirdi?

Güney’in sürprizlerle dolu bir karakter olduğunu hemen hissettim. Nereye gideceğini öngörmek mümkün değil. Bu öngörülemezlik hem oyuncu olarak beni besledi hem de karaktere karşı büyük bir merak uyandırdı.

Güney hem gücün hem de sırların merkezinde duran bir karakter. Bu dengeyi kurarken nasıl bir hazırlık süreci geçirdiniz? Onun iç dünyasına nasıl yaklaştınız?

Bir oyuncu, canlandırdığı karakteri asla yargılamamalı. Benim görevim, onun tüm çıkmazlarının içindeki haklı sebepleri bulmak ve o duygulara inanmak. Güney’in dünyasına da böyle yaklaştım; yargılamadan, anlamaya çalışarak.

Güney’in güçlü bir kadın olan Şahika ile evliliği izleyicide merak uyandırıyor. Siz bu ilişkiyi nasıl yorumlarsınız? Bu beraberlik Güney’e ne katıyor sizce?

Bu evlilik çok katmanlı. İkilinin dışarıdan görünen dengesi ile içeride yaşananlar arasında bir gerilim var. Güney’in de Şahika’nın da bu ilişkiden aldığı ve veremediği şeyler var. O çatlaklar zaten karakteri daha ilginç kılıyor.

BURADA OLMAK ÇOK İYİ GELDİ

Dizi İzmir’in küçük bir kasabasında çekiliyor. Bu atmosfer hikâyeye nasıl yansıdı?

Herkesin yaşadığı yer kendi hikâyesine çok şey katar. Güzelkoy da karakterlerimizin ruhuna etki eden bir yer. Metropolün kaotik hızından çok uzak, daha yavaş akan bir yaşam var burada. Bu yavaşlık dizinin temposunu belirlemiyor ama karakterlerin düşünmeye ve hissetmeye daha çok zaman bulması hikâyeyi derinleştiriyor. Benim için de burada olmak çok iyi geldi. Güney’in de başka bir yerde yaşamayı hayal edemeyeceğini düşünüyorum.

Son dönemlerde “şehirden kaçıp doğayla iç içe yaşama” fikri çok konuşuluyor. Siz bu bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bence bu düşünce biraz ezber bozuyor. Doğaya dönmek kulağa çok romantik geliyor ama gerçekte o kadar kolay değil. Fiziksel olarak bir yer hayal ettiğimiz gibi olabilir ama yaşantı olarak hayallerimizdekinden çok daha zorlayıcı koşullara sahip olabilir. Çağımızda doğadan çok koptuk; çocuklar tavuğu market ürünü sanıyor. Bu yüzden doğaya dönme isteği doğru ama bunun kolay olacağını sanmak yanılgı. “Ben Leman”ın böyle bir kasabada çekiliyor olması çok isabetli bir tercih ve seyircide de karşılığını bulduğunu düşünüyorum.

Duygusal yükü ağır sahnelerden sonra kendinizi nasıl arındırıyorsunuz?

Karakteri sette bırakıp hayatın kendi doğal akışına karışmak benim için iyi bir arınma yöntemi. Doğa, sessizlik ya da yalnız yürüyüşler bazen en güçlü yenilenme alanları oluyor.

Tiyatro geçmişinizin bugün sete nasıl bir katkısı oluyor?

Tiyatro disiplini oyuncuya büyük bir temel sağlıyor. Odaklanma, karakterin nedenlerini araştırma, metinle kurulan ilişki… Bunların hepsi bugün sete geldiğimde büyük bir avantaj olarak karşıma çıkıyor.

Oyunculuğa başladığınız ilk yılları düşündüğünüzde sizi en çok motive eden şey neydi?

İlk yıllarımda hissettiğim heyecan ve merak hala içimde aynı tazelikle duruyor. Bu yolculukta karşılaştığım insanlar, duyduğum sözler, aldığım riskler beni bugünlere getirdi.

Kamera veya sahneyle ilk karşılaştığınız o anı hatırlıyor musunuz? Bugün hâlâ o duyguyu yaşıyor musunuz?

Evet, ilk karşılaşmayı asla unutmam. Bugün bile her sahnede o tanıdık heyecan bir şekilde kendini hatırlatır. Oyunculuğu diri tutan şey de bence o duygu.

Kamp yapmayı ve doğada olmayı sevdiğinizi söylemiştiniz. Doğa tutkunuz set deneyiminize nasıl yansıyor?

Doğa benim için hem ilham hem de enerji kaynağı. Beni sadeleştiriyor, zihnimi açıyor. Setin yoğunluğu içinde böyle bir nefes alanına sahip olmak çok değerli.

Son olarak… Bu mesleğe adım atmak isteyen genç oyunculara ne söylemek istersiniz?

Kendilerini anlamaya, keşfetmeye ve geliştirmeye açık olsunlar. En önemlisi de sabırsız olmamaları… Oyunculuk bir yolculuk ve bu yolculuğun her adımı ayrı bir öğretmen.