Uzun bir aradan sonra “Masumiyet” dizisiyle ekranlara dönüyorsunuz. Sizi NOW ekranında görmek bizim için çok sevindirici :) Masumiyet’i seçmenizdeki başlıca nedenler ne oldu?
Aslında içerik olarak, reyting sınavından mutlak başarıyla geçebilecek iyi senaryolar çatabilme/çekebilme azmimizin yıllar itibarıyla erezyona uğradığı aşikâr. Teknik altyapı olarak standardımız iyileşti ama ortalama iltifatı/algıyı yönetecek; dil, üslup ve içerik seviyesi kısırlaştı. Buna rağmen bazı çalışmalar için müşterek çabalara yeniden heyecan duymuyor da değiliz. Seyircinin ortak nabzını yok saymadan ama asgariden bir seviye nöbetini tutmaya dair umuda da ihtiyacımız var çünkü. Kanal olarak NOW ve yapım olarak Gold Film/Faruk Turgut’la müşterek heyecanımız en önemli nedenlerden biridir.
“UZUN ZAMANDIR AİLEMİN DE GÖRÜŞLERİNİ ALIYORUM”
Bir projede yer alıp almayacağınıza karar verme sürecinde önce ailenizin görüşlerini de alıyor musunuz?
Uzun zamandır alıyorum. Hatta mümkünse nabız yoklamalarını genişletmekte fayda olduğu kanısındayım. On milyonları ilgilendiren beğenileri sübjektif kriterlerle yönetme lüksümüz yok. Ortak buluşma noktaları inşa etmek ve elbette bazı alanlarda kaliteye inancı yitirmeden bunu gerçekleştirmek zorundayız.
Masumiyet dizisinin kadrosu çok güçlü isimlerden oluşuyor. Şimdiye kadar çekilen sahnelerdeki oyuncu uyumunu nasıl değerlendirirsiniz?
Oyuncu uyumu/performansı diyebileceğimiz özelliklerin yaslandığı bazı kriterler vardır. Ve onlar olmazsa her şey görece kıymetlidir. Yapım ve yönetim duyarlılığı, kararlılığı gibi mesela. “Hanımın Çiftliği” ve “Kardeş Çocukları” projelerinde yapımcı olarak Faruk Turgut, yönetmen olarak Faruk Teber tecrübesine/yaratıcılığına emanet idik. Burada da yine yapımcı olarak Faruk Turgut ve “İstanbul Masalı”nda birlikte çalıştığımız yönetmen Ömür Atay’la birlikte çalışıyoruz. Demem o ki, oyuncu kadrosu tasarımı tesadüfen bir araya gelmez. Onu dizayn eden bir anlayış vardır ve o anlayış toplam uyumun da nöbetinden sorumludur. Aksi halde bir araya yığılmış oluruz ki, bu da kimseyi tatmin etmez.
“BİZLER TEK TEK VE BİRLİKTE BAŞKACA BİRÇOK BİLEŞENİN PARÇASIYIZ”
Hülya Avşar ile 25 yıl sonra ilk defa bir dizi projesinde buluşuyorsunuz…
Zaman ne çabuk geçiyor değil mi? Oysa daha dün gibiydi, rahmetli/sevgili Yavuz Ağabey’le (Yavuz Özkan) Sapanca-Norveç hattında çalıştığımız yıllar… Hülya, iş-ticari filmlerden yönetmen sinemasına değin birçok çalışmada bulunmuş, sezgisel olarak kendini geliştirmeye hep özen göstermiştir. Bu çalışmada da karakterine çok şey katacaktır. Aynı şey; Deniz Çakır ve diğer tüm değerli oyuncu arkadaşlarımız için de geçerlidir elbette. Tekrar etmekte yarar var. Bizler, tek tek ve en nihayet birlikte, başkaca birçok bileşenin bir parçasıyız. Birbirimizle çoğalır, etki alanımızı ancak öyle büyütürüz. Aksi hiçbir zaman mümkün olmamıştır. Ne burada, ne de başka diyarlarda...
“HARUN KENDİ DUYGULARI DA ALABORA OLACAK BİR ADAM”
Dizide izleyici sizi “süper baba” Harun olarak tanıyacak. Neler bekliyor Harun karakterini ve izleyiciyi?
Kızı üzerinden sıkışan, kendi duygularını öteleyen; sosyo-ekonomik olarak güçlü ama hiç hesapta olmayan yeni bir hâl ile kendi duyguları da alabora olacak bir adam.. Hep birlikte göreceğiz bakalım:)
“BABALIKTA ELBETTE EKSİKLERİM OLMUŞTUR”
Gerçek hayatta da oğlunuz Can’a bir süper baba olduğunuzu söyleyebilir miyiz? :)
Evladına geç, ölüme erken davranmış bir babanın oğlu olarak bildiğim, içimi titreten ne varsa yapmaya çalıştım. Elbette eksiklerim, noksanlıklarım olmuştur. Hayat böyle biraz... Tatmini göreceli bir hayat sürüyoruz:)
Can da üniversitede medya okuyor. Kendisine mentorluk yapıyor musunuz, fikir alışverişinde bulunuyor musunuz?
Olabildiğince, abartmadan ve zamanın ruhuna aykırı ezberlerle manipüle etmeden... Can’ın üniversite için tercihini ülkesinden başlatmasının önemli nedenlerinden biri de bu aslında… Yerelden evrensele olan süreci sırasıyla ve babasını da paslaşmalara dahil ederek kavramak. Bana da iyi geliyor, az önce bahsettiğim nedenler üzerinden :)
“OLASI YORGUNLUKLARIM ÜRETİME DAİR DEĞİL”
86 yılından bu yana uzanan uzun bir oyunculuk kariyeriniz var. Bu mesleği hala ilk günkü aşkla mı devam ettiriyorsunuz yoksa bazen yorulduğunuzu hissettiğiniz anlar oluyor mu?
Üretim sürecine sadece aktör olarak katılmadım ben… Bir atölye ortamı kurdum ve üretimin her aşamasında oldum, olmaya devam ediyorum. İçerik/teknik proseslerin de bizzat tasarımcısı, uygulayıcısı olarak da çalışıyorum. Olası yorgunluklarım üretime dair değildir, onu da içine alan ve sıkıştıran, eğip büken ne varsa onlara dairdir ancak...
80’li yıllarda oyuncu olmak ile şimdiki zamanda oyuncu olmak arasında size göre nasıl farklar var?
Bugün düne göre -teknik açıdan- çok daha donanımlı şüphesiz. Daha olanaklı, daha çok örneklemelerle yüzleşen, iletişim hızından payına düşeni ziyadesiyle alan bir zamandayız artık. İçerik ve dil tüketimi sıkıştırmasa çok daha başka seviyelerden akabilir de üstelik.
Bugüne kadar birçok prestijli ödül töreninde en iyi erkek oyuncu seçildiniz. Jürinin yerinde siz olsaydınız, kendinizi hangi kriterlerinizden dolayı seçerdiniz?
Ben de birçok yerli/yabancı jüriyle çalıştım. Bu türden seçimlerin kıstası geniş ve öngörülen, iddia edilen kıstaslar üzerinden değil, mevcutlar arasında değerlendirmelerle yürür. Yani herhangi bir zamanda açık ara ödül alan herhangi biri; başka bir zamanda görece daha iyi bir performansla alamayabilir. Çünkü o zaman diliminde çok daha güçlü bir film/karakterle buluşmuş, üstelik hakkını da veren bir aktörle yarışıyor olabilir. Bir tür izafiyet teorisine dahil gibidir bu performans ölçümleri:)
“BUGÜNE KADAR SOSYAL MEDYADA YER ALMA İHTİYACI HİSSETMEDİM”
Aslında sosyal medya kullanımınız geç başladı, Instagram hesabınızı açalı henüz 1 yıl bile olmadı. Bugüne kadar sosyal medyada yer almayı neden tercih etmediniz ve geçtiğimiz yıl size bir hesap açma kararı verdiren sebepler neydi?
İhtiyaç hissetmedim. Hala da öyle ama birden çok başkaları, başkaca buralarda olmayan kimseler için yaptıkları gibi kimliğinize bürünmeye çalışarak iletişime geçince durum tatsızlaşıyor. Söyleşi cümlelerini kesip biçip kullanarak, hatta artık kendi kelimeleriyle adınıza ahkâm kesiyor falan... Yoksa yazılacak öyküler/kitaplar, çekilecek senaryolar gözümüzün içine bakarken buralara ayıracak ne vakit var, ne de cebimizde ortalama ilgiyi tetikleyecek bir içerik yöntemi:)
Bir röportajınızda “Bazen sadece aktörlük toplamda anlatılmak istenen duygulara yetmeyebilir” demişsiniz. Siz de yönetmenliğe bu sebeple mi başladınız?
Yaşamak biraz da anlatmak, aktarmaktır çünkü... Böyle hissetmek, buna göre yaşamak zorunda değilsiniz elbette.
Bir diğer röportajınızda “Bir denizci olarak, belki 50’li yaşlarda kitap çıkartırım” demişsiniz. Bu kitap yakın zamanda gelir mi? Hayranlarınıza verebileceğiniz güzel haberler var mı?
Gelsin artık:) Ben de bekliyorum; ama “bitmeyen işler yüzünden de vermeye az” buluyorum maalesef:)
Kendi yazdığınız hikayelerin devamı gelecek mi?
Aktör olarak çekiştirilip muhtelif sorumluluklar üstlenmeseydim, daha disiplinli olurdum galiba:)
“YELKENLİYLE DÜNYA TURUNA ÇIKMA HAYALİ BEKLEMEDE”
Bir zamanlar hayalinizin “yelkenliyle dünya turuna çıkmak” olduğunu dile getirmişsiniz. Bu hayalinizi gerçekleştirebildiniz mi ya da bu planınız hala gündeminizde mi?
Ege ve Akdeniz’in havası mahvetti bizi. Yelkenli de, dünya da, tur da beklemede:)
“OKUYARAK, ÜRETEREK ANNELİĞİNİ YAŞAMAK İSTEYEN HİÇBİR KADININ ÖNÜNÜ KESMEK KİMSENİN HADDİ DEĞİLDİR”
Geçtiğimiz dönemde, kadınlarla ilgili söylediğiniz bazı cümleler çok beğenilmiş, sosyal medyada binlerce insan tarafından paylaşılmıştı. Kadının üretime katılması ve hayatın içinde erkeklerle eşit bir düzlemde rol alması konusundaki görüşlerinizin bu kadar ses getireceğini, bu kadar çok konuşulacağını tahmin eder miydiniz? O süreci nasıl tanımlarsınız? Sizce bu konudaki fikirleriniz böyle büyük bir etki yaratmasının altındaki toplumsal sebep nedir?
Dikey tatlar barındıran sohbetler gibi söyleşileri de ortak birikimlerimiz, deneyimlerimiz, doğrularımız ve yanlışlarımızla harman ederek tamamlamayı arzu ederim eskiden beridir. Bazen anlaşılmaz kalmak da mümkün, dağılmak ta. Ama, yolculuk işte... Yol dediğin yormalıdır aynı zamanda. Ve bazı konular da hassastır. Sosyolojik fay hatları gibidir, enerji birikmiştir. Buralardan; şuurlu/şuursuz, iyi niyetli/kötü niyetli, ezberci/ezbersiz sorumluluk alan, baskı oluşturan egemen tarafın hayli önemlice bir kısmı erkek olduğu gibi, suç ortaklığına girmiş ve bu hukuktan kişisel fayda üreten kadın tarafı da vardır. Buraları iyileştirmek gerek. Ama işaret ederek, yeni hatırlatmalar yaparak ama, eyleme geçerek... Elbette kıymeti sual olunmaz ve öyle kalmak isteyenler için haksız ithamlarda bulunamayız ve fakat ayrıca okuyarak, üreterek anneliğini yaşamak isteyen hiçbir genç kadının önünü kesmek de kimsenin haddi değildir! Aksini zorlayan toplumların vadedeceği bir gelecek yok. İkisi birden mümkün. Erkek için de, kadın için de… Toplumsal cinsiyet eşitliğini atlayan bir dünyadan hiçbir şey çıkmaz bu saatten sonra.