“İZLEYİCİLERİMİZ BİZİM MOTİVASYON KAYNAĞIMIZ”

 

“Sen Çal Kapımı” izleyici tarafından çok beğenildi. Dizi, reyting tablolarında istikrarlı başarısını sürdürmeye devam ediyor. Dizi başlamadan önce, bu kadar başarılı olacağını siz tahmin etmiş miydiniz? Fanlarınızdan nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?

 

Açıkçası bu kadar başarılı olacağını tahmin etmiyordum ama olağanüstü bir destek görüyoruz ve bu hepimizi çok çok mutlu ediyor. Elimizden gelenin daha iyisini yapmaya çalışıyoruz her zaman. Umarım izleyicilerimiz dizinin gidişatından hep memnun kalırlar, bizim için onlar çok önemli. Bizi en çok motive eden unsurlardan biri de onlar sonuçta.

 

“SERKAN BOLAT BANA KATI KURALLARIMIZDAN ÇIKABİLDİĞİMİZİ ÖĞRETTİ”

 

Bir karakteri önce anlamaya çalıştığınızı, kendinizle özdeşleştirdiğinizi ve ardından ondan çok şey öğrendiğinizi dile getirmişsiniz. Serkan Bolat size bu anlamda neler öğretiyor?

 

Serkan Bolat karakteri bana kendi katı kurallarımızdan çıkabildiğimizi öğretti diyebilirim. Hepimizin katılaşmış kuralları var, hayatımızda “değiştiremeyiz” dediğimiz birçok şey var ama Serkan Bolat’tan da gördüğümüz gibi, aslında herkes istediği an, istediği zaman değişebilir.

 

Serkan Bolat’ın mottosu: “Kazanmayacağın oyuna girme, girdiğin oyunu kaybetme.” O çok hırslı, çok çalışkan. Kendinize benzettiğiniz yönleri oluyor mu?

 

Yok, benzettiğim yanları olduğunu söyleyemem.

 

Set ortamında tüm oyuncuların birbirleriyle çok iyi anlaştığını ve güzel dostluklar kurulduğunu duyuyoruz. Nasıl geçiyor sette günler?

 

Ekibimiz çok tatlı. Oyuncularla, setin tüm çalışanlarıyla, hep birlikte çok güzel bir ekip olduk gerçekten. Günlerimiz, çekimlerimiz çok yoğun geçiyor ama burada birbirimizi sevmemiz, aile ruhuyla ilerlememiz devreye giriyor.

 

 

“HANDE BİR EKİBİN BAŞINA GELEBİLECEK GÜZEL BİR ŞANS”

 

Rol arkadaşınız Hande Erçel ile dizideki uyumunuz izleyiciler tarafından ayrıca çok beğeniliyor. Çok sevilen bir ikili oldunuz, setteki uyumunuz nasıl?

 

Hande ile çalışmak çok keyifli, bunu daha önce de dile getirmiştim. Hande bir ekibin ve oyuncularının başına gelebilecek güzel bir şans. Çok çalışkan, açık… Güzel bir ruhu var. İş de böylece kolaylaşıyor.

 

Bir röportajınızda sıcakkanlı ve her şeye çok kolay adapte olabilen biri olduğunuzu söylemişsiniz. Bu özelliğiniz, yeni bir karakter üzerinde çalışırken size ne gibi avantajlar sağlıyor? Sizin karaktere de çabuk adapte olmanıza yardımcı oluyor mu?

 

Sanıyorum yardımcı oluyor. Bir şeye adapte olabilmek için, aynı zamanda empati de kurmak gerekiyor. Bir karakter için teklif geldiğinde “Ben bunu oynamam, ben bunu yapamam” demekten ziyade karakterle empati kurup, neyi neden yaptığını, davranışlarının nedenini anlamak daha önemli bana göre. Dolayısıyla da evet, kolaylık sağladığını söyleyebilirim.

 

 

“SENARYODA BANA GÖRE SEKSİST BİR ŞEY OLDUĞUNDA MÜDAHALE EDİYORUM”

 

Zor durumdaki çocuklara destek oluyor, kadın-erkek eşitsizliği ve kadının toplumdaki yeri gibi birçok konuda sesinizi yükseltiyorsunuz. Hatta her fırsatta bu konuda fazlasını yapmanın mümkün olduğunun da altını çiziyorsunuz. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Devam eden bir sosyal sorumluk projesi var mı destek verdiğiniz?

 

Maalesef dünyanın gidişatı çok güzel ilerlemiyor, bunun kaynağı da ataerkil bir toplum tarafından yönetilmesi. Kullandığımız dilde olsun, sistematikte olsun… Her gün bu eşitsizliği görüyoruz. Bizim dünyamızda senaryolar da böyle gelebiliyor. Kadın daha mağdur durumda kalıyor, erkek daha kurtarıcı konumda oluyor. Hikaye yapısı olsun, cümleler olsun… Misal bir kadına “kız” demek, doğru değil. Bütün bunlar aslında o büyük resmi etkileyen ve destekleyen şeyler. Senaryo da olsa, bana göre seksist bir şey olduğunda sesimi çıkarıyorum, müdahale ediyorum. İnsanları etkiliyorsa izledikleri şeyler, o zaman bu şekilde de etkilememek lazım.

 

 

“EVİME TIRMANMA DUVARI YAPTIRMAK İSTİYORUM”

 

Eski bir board’cu, fitness eğitmeni ve boksçu olduğunuzu biliyoruz. Peki favori spor dalınız hangisi ve neden?

 

Hepsini çok seviyorum. Bu aralar en çok zevk aldığım şey  “ipsiz tırmanmak”, evime tırmanma duvarı yaptırmak istiyorum ama boksu da çok seviyorum.

 

Yakın zamanda farklı reklam filmleri çektiniz. Dizi çekimleri dışında, hem diğer işlerinize hem de spora vakit ayırmaya çalışıyorsunuz. Nasıl bir planlama yapıyorsunuz? Vakti yönetmek zor olmuyor mu?

 

Oluyor, gerçekten zor oluyor ama güzel bir ekibiniz varsa, çalıştığınız insanlar da bu konuda duyarlıysa, her şey kolaylaşıyor. Müthiş bir ekip var benim de arkamda ve bulunduğum ekipten çok memnunum. Menajerim Günfer de hayatımı kolaylaştırıyor.

 

 

“KENDİMİ TÜRKİYE’DE EVDE HİSSEDİYORUM”

 

Bugüne kadar birçok farklı ülkede yaşadınız. Hatta hayatınızın çoğunu yurt dışında geçirdiğinizi söyleyebiliriz. Siz kendinizi en çok nerede “evde” hissediyorsunuz ve neden?

 

Kendimi Türkiye’de evde hissediyorum çünkü yurt dışında yaşadığım sıkıntı buydu. Amerika’da “Kerem” ismini söyleyince, birden bir yabancılaşma başlıyor. Telaffuz etmede de zorlanıyorlar zaten. Amerika’da yurt dışından gelenler pek hoşgörüyle karşılanmıyor dolayısıyla da dışlanmış hissediyorsunuz. Ama benim için bu çok önemli bir tecrübe oldu, böylece kimliğinize daha çok sarılıyorsunuz, benliğinizi daha da iyi keşfedip anlıyorsunuz. Bunu sağlam bir zemine oturtmanız gerektiğini de anlıyorsunuz, yılmamak için. Türkiye’ye geldiğimde “Ben bu topraklardanım, ben Türk’üm” dedim. Burayı keşfetmek ilginç oldu ama aynı zamanda o aidiyet hissi çok kuvvetli bir şekilde hemen başladı.

 

Aldığınız ödüllerin ardı arkası kesilmiyor, ekran serüveninize başladığınız günden bu yana başarınız git gide zirveye tırmandı. Bundan sonraki süreçte oyunculuk kariyerinizdeki en büyük hedefiniz nedir?

 

Bundan sonraki en büyük hedefim Amerika diyebilirim.

 

Biz Kerem Bürsin köpekleri çok seviyor diye duyduk. Köpek sahiplenmek isteyen izleyici ve okuyucularımıza nasıl bir mesaj vermek istersiniz?

 

Evet, doğru. Arabadayken, sokakta yürürken hala çok üzülüyorum çünkü anormal sayıda sahipsiz köpek dolaşıyor etrafımızda. Cins köpekler dahil ve bu gerçekten çok üzücü. Geçtiğimiz gün bir video izledim, belki siz de denk gelmişsinizdir. Kırmızı ışıkta köpek duruyor, insanlar yürüyor. Böyle hayvanlar nasıl sokağa bırakılabilir, anlayamıyorum. Bu konuyla ilgili yeterli desteğin, çabanın olmaması üzücü. Konya’da “Sokaktan köpekleri sahiplenirseniz, aylık ücret vereceğiz” denilen bir kampanya başlatıldı ve kampanya sayesinde birçok hayvan sahiplenildi. Bu olayı gerçekten bir şekilde çözmek gerektiğine inanıyorum. Maalesef köpeklerin sokağa atıldığı bir toplumda yaşıyoruz hala…